
|
hikayeler
inSallah beGenirsiniz
KARDESLER
Erkek kardeSlerin ikiside babalarından kalma Ciftlikte CalıSırlardı.Kardeslerden biri evliydi ve cok cocuğu vardı.
Digeri ise bekardı. Her günün sonunda iki erkek kardes ürünlerini ve kârlarını eşit olarak bölüsürlerdi.
Günün birinde bekar kardes kendi kendine :
* "Ürünümüzü ve kârımızı esit olarak bölüsmemiz hic de hakca degil" dedi,
"Ben yalnızım ve pek fazla gereksinimim yok."
Böylelikle, her gece evinden cıkıp, bir cuval tahılı gizlice erkek kardeşinin evindeki tahıl deposuna götürmeye başladı.
Bu arada evli olan kardes, kendi kendine :
* "Ürünümüzü ve kârımızı esit olarak bölüsmemiz hiç de hakca değil, üstelik ben evliyim, bir esim ve çocuklarım var ve yaslandıgım zaman onlar bana bakabilirler.
Oysa kardesimin kimsesi yok, yaslandıgı zaman hic kimsesi yok bakacak" diyordu.
Böylece evli olan kardeş her gece evinden çıkıp,bir cuval tahılı gizlice erkek kardeşinin tahıl deposuna götürmeye başladı.
İki erkek de yıllarca ne olup bittiğini bir türlü anlayamadılar, çünkü her ikisininde deposundaki tahılın miktarı değişmiyordu.
Sonra, bir gece iki kardes gizlice birbirlerinin deposuna tahıl tasırken çarpısıverdiler. O anda olan biteni anladılar.
cuvallarını yere bırakıp birbirlerini kucakladılar.
Hayattaki en yüce mutluluk, sevildigimize inanmaktır.
|
BENCİL DEV
Kocaman bir bahçesi olan bir Satoda oturan devin... BahCesinde
çocukları oynatmazmıs bu dev... Kendisi gezmeli, oynamalıymıs çünkü... Ama
nedense bencil devin bahçesine bir türlü bahar ve dolayısıyla kuslar
gelmezmis... Hep karakıs hüküm sürermis bahcede... Dev bu ise bir türlü akıl
erdiremezmis... Bir sabah dev kus cıvıltılarıyla uyanmış,
- Heyyyyyyy sonunda bahar geldi galiba.. demiş kendi kendine..
Kalkıp pencereden dışarı bakmış.. Bir de ne görsün cocuklar bahçeye girmiş
oynuyorlar... Bahçede her yer yesermis, cicekler acmıs, kuslar en güzel
sarkılarını söylüyorlarmış... Ama bahcenin küçük bir yerinde ise hala kıs
hüküm sürüyormus... Orada sadece bir cocuk ve bir agaç varmıs.. cocuk agacın
dalına yetismeye calısıyor ve tüm gayretleri bosa gidiyormus... Dev bahceye
iner, onu gören bütün çocuklar kacarlar... Dev cocuga yaklasir ve onu
kaldırıp agaca cikartir... Birden bahçenin o küçük köşeside bahardan
nasibini alır... Diğer çocuklar bunu görünce tekrar geri döner ve oynamaya
devam ederler... Dev yaptığı yanlışı anlar ve çocuklara her gün gelmelerini
ister... Çocuklar bu habere çok sevinirler... Dev balyozunu alıp duvarları
yıkmaya girişir... Bir anda bütün duvarları tuzla buz eder... Ertesi gün
çocuklar yine gelirler oynamaya... Dev onlara bakar ama o tek başına oynayan
çocuğu bir türlü göremez aralarında... Dev bütün çocukları çok sevmiştir ama
o çocuğa nedense daha büyük bir sevgi duymuştur... Çocuklara o çocuğu
sarar.. Çocuklar:
- Onu daha önce hiç görmediklerini söylerler...
Dev bir daha o çocuğu göremez... Ama içinde hep onu düşünür... Böylece
yıllar ardı ardına geçer... Dev ihtiyarlar... Artık sakalı aklaşmış, beli
bükülmüştür, kocaman bastonu olmasa yürüyemeyecek hale gelmiştir...
Artık bahçesinde de o çocuklar değilde onların çocukları ve torunları
oynuyordur... Yine bir sabah dev kalkıp bahçeye bakar ve hayretler içinde
kalır... O yıllar önce gördüğü çocuk hiç değişmemiş bir halde bahçe de yine
aynı ağaca çıkmış oturuyor... Dev hemen bahçeye koşar... ve
- Sensin değilmi? ama hiç değişmemişsin...!
Çocuk dev'e...
- Senin için geldim...! O gün sen bana bahçende oynamama izin vermiştin...
Bugün ise ben seni bahçeme davet ediyorum... Elini uzat demiş...
Dev huzur içinde uzatmış elini...
Öğlene doğru oynamaya gelen çocuklar bahçenin o köşesinde devi yatar bir
vaziyette görmüşler üzerinde dünyanın bütün renklerinde çiçeklerle örtülmüş
olarak... Dev yüzünde gülümsemeyle ebediyete göçmüş...!
|
|
SAKLI ASK
GİZLİ AŞK...!
Sonbaharın başlarıydı. Ağaçlar yapraklarını beşer onar dökmeye başlamıştı bile. Dışarda rüzgar uğulduyordu. Genç kadın yattığı yerden yavaşça doğruldu. Yorgun ve bitkin bir şekilde etrafına baktı. Bugün de yaşıyordu. Doktorlar ona birkaç hafta ömür biçmişlerdi çünkü. Oysa ki daha evleneli birkaç ay olmuştu. Hayata mutlulukla ve sevgiyle bağlıydı ve gözlerinde her zaman bir ışıltı vardı. Şimdi ise onun için yarın yoktu belki de. O yarını bugünden yaşıyordu. Ama işin ilginç tarafı hiçbir zaman Allah’ım neden ben dememiş ve düşünmemişti bile. Sadece her zaman yaptığı gibi o yine donuk gözlerle bahçedeki kavak ağacına baka koyuldu ve kendi kendine “her dökülen yaprakla beraber benimde ömrümden bir gün eksiliyor; bu ağaç tüm yapraklarını döktüğü anda bende yok olacağım”diye sesli bir şekilde düşündü. Böyle derin daldığı bir vakit kapısı çalında. Kapının sesini duymamıştı bile. Elinde çiçekle bir delikanlı girdi içeri. Gelen yıllarından sınıf arkadaşı Tungaydı.
- Merhaba dedi Tunga
İrkildi birden genç kadın. Neden sonra anımsadı arkadaşını dudağında hafiften bir tebessüm ve titrek bir sesle “merhaba” diyebildi sadece.
Tunga lise yıllarında aşık olduğu ve bir türlü kendisine bunu söyleyemediği genç kadını yorgun ve bitkin bir halde görünce gözleri bir an doldu ağlamamak için dudağını ısırıyordu. O unutamadığı ve yerine hiç kimseyi koyamadığı kalbinde yaşattığı sevgilinin sayılı günleri olduğu fikri geldi aklına. Getirdiği kırmızı gülleri baş ucuna koydu.
Eski günlerden konuştular. Okul yıllarından. Eski arkadaşlardan, Hocalardan, Çektikleri kopyalardan, Okulu nasıl kırdıklarından felan. Bir an ikisi de sustu ve ikisinin de bakışları bahçedeki kavak ağacındaydı. Öylece dalıp gittiler oraya. Veda vakti gelmişti. Tunga elleriyle sımsıkı sardı kadının ellerini ve içten bir öpücük kondurdu alnına. Sevgiyle kal dedi ayrılırken. Yine gel demek istedi içinden diyemedi genç kadın biliyordu çünkü yarın belki olmayacaktı.
Ve ardı ardına geçmeye başladı. Her geçen gün kavak ağacından yapraklar götürüyordu. Onunla beraber kadında yavaş yavaş eriyordu.
Evet tek yaprak kalmıştı ağaçta. “Son günüm herhalde” dedi kadın. “Bu yaprakla beraber bende düşeceğim hayattan” diye geçirdi içinden. Kafasını yastığa vurdu. Ertesi gün kalktığında yine ağacına bakmak için doğruldu umutsuzca ama yerindeydi yaprak. Daha ertesi gün yine orada ve ertesi gün. Kadının yüreğine tekrar yaşama umudu doğmaya başladı bununla ve her geçen gün yavaş yavaş iyileşmeye başlamıştı. Doktorlar bile bir mucize diyorlardı bu ani iyileşmeye. Taburcu olma zamanı geldi. Artık son derece sağlıklıydı eski günlerdeki gibi gözleri umut dolu parlıyordu. Bahçeye çıktı ve kendisini tekrar hayata bağlayan ağaca ve o tek yaprağa baktı. Tuhaf geldi yaprak ona, hasta bakıcıdan yaprağa bir bakmasını rica etti. “Tabii ki” dedi bakıcı. Ağaç bir merdivenle çıkıp yaprağı eliyle yokladı bakıcı. “Bu” dedi gülümseyerek. “Bu yapma bir yaprak sahici değil, sadece yapıştırılmış buraya” kadın titredi bir an, nasıl olur dedi biraz düşündü sonra kendi kendine tamam dercesine gülümsedi ağzından sadece bir kelime çıktı. “O” .
|
deprem
Adam yıllarca hiç durmadan çalışmış... ordan burdan keserek, bir yazlık sahibi olabilmiş nihayet. Bunca ömür, bunca emek. Artık hiç değilse yaz aylarında keyifle dinlenecek bir yerleri olur ailenin..Tam herşey bitmiş, eve yerleşmişler ki adam beyin kanaması geçirmiş. Hemen İstanbul'a hastaneye yoğun bakıma... Tabii bütün aile de baş ucunda.. Sol tarafına felç inmiş adamın...Aile isyanda.. "Hiç olmazsa bir ay, bir hafta keyfince bir tatil yapsaydı da, bu inme ondan sonra inseydi" diye kahretmişler...Bu inme tüm aileyi İstanbul'a taşımışken, deprem Körfez'i yerle bir etmiş... Yalova'da bir bina fena halde çökmüş.. Ve o binanın içinden 198 kişinin ölüsünü çıkarmışlar...Adam beyin kanaması geçirmese, bütün aile o gece o evde olacakmış. Ertesi sabahda enkaz altında... EEEEEEE İşte hayat oyununda bir başrol oyuncusu...!
MESAJ
Annesi.. Bir de kendisi.. O kadardı bütün hayati..Bir gün fena halde
sıkıldı, dayanamadı, attı kendini sokağa..
Bir yığın vitrinin önünden geçti.. Tam bir CD satan dükkani da geride
bırakmıştı ki, bir an durdu.
Geri Döndü, kapidan içeri, gözüne hayal meyal takilan genç kiza bir daha
bakti. Kendi yaslarinda harika
bir genç kizdi tezgahtar.. Hani ilk bakista ask derler ya, öyle takilip
kalmisti iste.. Içeri girdi.. Kiz gülümseyerek kostu ona.. "Size nasil
yardim edebilirim" diye.. Nasil bir gülümsemeydi o.. Hemen oracikta sarilip
öpmek istedi kızı.. Kekeledi, geveledi, sonra "Evet" diyebildi.. Rastgele
bir plagi isaret ederek.. "Evet.. Su CD'yi bana sarar misiniz?.." Kız CD'yi
aldı, içeri gitti. Az sonra paket edilmiş geri geldi. Aldı paketi, çıktı
dükkandan, evine döndü, açmadan dolabına attı..
Ertesi sabah gene gitti ayni dükkana.. Gene bir CD gösterdi kiza, sardirdi,
aldi eve getirdi, atti
paketi dolaba, gene açmadan.. Günler hep alınıp sardırılan CD'lerle geçti..
Kıza açılmaya bir türlü
cesaret edemiyordu. Annesine açıldı sonunda.. Annesi "Git konuş oğlum, ne
var bunda" dedi..
Ertesi sabah bütün cesaretini topladı. Erkenden dükkana gitti. Bir CD
seçti. Kiz gülerek aldı plağı.
Arkaya gitti, paketlemeye. Kiz içerdeyken bir kagida "Sizinle bir gece
çikabilir miyiz" diye yazdi,
altina telefon numarasini ekledi, notu kasanin yanina koydu gizlice.. Sonra
paketini alip kaçti
Gene dükkandan..
Iki gün sonra evin telefonu çaldi.. Anne açti telefonu.. CD Dükkanindaki
tezgahtar kizdi arayan..
Delikanliyi istedi.. Notunu yeni bulmustu da.. Anne agliyordu..
"Duymadiniz mi" dedi.. "Dün kaybettik oglumu.."
Cenazeden birkaç gün sonra, anne oğlunun odasına girebildi sonunda...
Ortaliga çeki düzen vermeliydi.
Dolabi açti.. Oraya atilmis bir yığın açılmamış paket gördü..Paketleri
aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı.. Içinde bir CD vardı,
bir de minik not..
"Merhaba.. Sizi öyle tatlı buldum ki.. Daha yakından tanımak istiyorum..
Bir aksam birlikte çıkalim mi..
Sevgiler.. Aslı!."
Anne bir paketi daha açtı..
Onda da bir CD ve bir not vardı..
"Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artık..
Sevgiler.. aSLI!.."
|
ANNE BABA NEDEN
Anneciğim, güller neden kırmızıdır?
Anneciğim, otlar yeşilken, gökyüzü neden mavidir?
Örümcek neden kendine bir ev değil de, ağ yapar?
Babacığım,neden alet kutunla oynamama izin vermiyorsun?
Öğretmenim, neden okumak zorundayım?
Anneciğim, neden okulumu bitirmek zorundayım?
Babacığım, neden büyümek zorundayım?
Anneciğim, babacığım, neden sizden ayrılmak zorundayım?
Anneciğim, neden bana daha sık yazmıyorsun?
Babacığım, neden eski arkadaşlarımı özlüyorum?
babacığım, neden beni bu kadar çok seviyorsun?
babacağım, neden beni bu kadar çok şımartıyorsun?
Senin minik kızın büyüyor artık. Anneciğim, neden beni görmeye gelmiyorsun? Anneciğim, yeni arkadaşlar edinmek neden zordur?
Babacığım, neden evimizi özlüyorum?
Babacığım, neden o gözlerimin içine bakınca, kalbim çarpmaya baylıyor? Anneciğim, neden onun sesini duyunca dizlerim titriyor?
anneciğim, neden "aşık" olmak bu kadar zor?
Babacağım, neden sana "Babiş" deyince sinirleniyorsun?
Anneciğim, neden bebeğimin minik parmakları, parmaklarıma sıkı sıkı yapışıyor? Anneciğim, bebekler neden büyürler?
Anneciğim, neden bana da bir gün "Büyükanne" diyecekler?
Anneciğim, Babacığım, neden beni terkettiniz?
Sizi çok ama çookk özlüyorum !
Neden gençliğim bu kadar çabuk geçti?
Neden gülümsediğimde yüzümde çizgiler var?
Neden saçlarım bembeyaz oldu?
Neden bir çiçek koparmak için eğildiğimde artık dizlerim titriyor?
Tanrım, Güller neden kırmızıdır?
|
EKRANDAKİ
Ekranın arkasındakine... Kimsin sen? Kelimelerini gördüğüm, cümlelerinden vurgularını tahmin etmeye çalıştığım, orda olup yazdıklarımı okuduğuna, beni anladığına, anlaştığımıza inandığım sen... Varsın di mi? Ordasın? Konuşurken suratın nasıldır, ellerini oynatır mısın konuşurken? Ya mimiklerin? Konuşurken bakamadığım gözlerinin rengi ne? Sen de merak ediyor musun beni, yüzümün konuşurken ki halini...konuşurken gözlerine bakarım karşımdakinin, sağır değilim ama dudak okumayı severim ben... Bilebilir misin tüm bunları?...Sanmıyorum. Peki nedir ikimizi bu denli yakınlaştıran... görmediğimde özlettiren seni? Saatlerce yazıştığım, gülmekten sandalyeden düşeceğimi hissettiğim, hayatımın en gizli yerlerini paylaştığım sen kimsin? Nedir seni bu denli özel kılan hayatımda... nedir sonuna kadar sana içimi açmama sebep... Kelimelerce herkes güzel galiba... kelimeler zırh gibi, kelimeler sığınak... daha kolay ifade edebiliyoruz kendimizi... yüzleri görmeyince daha bir yakın, daha mı insan oluyoruz yoksa? Kelimeler zırhımızı mı yok ediyor... Hayali dostum kabul ettiğim sana kelimelerle ulaşırken daha mı açık oluyorum, ya da kavga esnasında kelimeler daha mı bir aslan kesilmeme neden oluyor? Burada olmaman ne de çok soru sormama neden oluyor kendime... kimsin sen? Kafamdaki gibi misin? Saçlarınla oynar mısın konuşurken? Dokunur musun konuştuğun kişiye? Nedir sana bu denli güvenmeme sebep? Nereden biliyorum seni... neden tanıyor gibiyim seni kelimelerin yeterli mi seni hayatıma sokmama... özlememe... seni orda gördüğümde sevinmeme? Gideceğinde, gitme dedirten, dur daha konuşacaklarımız var dedirten ne bana? Gittiğinde ekranda kalakalmamı sağlayan ne? Neden tüm bu sorular, nedir beni buraya getiren? Çok mu cevap arıyorum, kabullensem buranın sanallığını, gerçek yaşantıma geçirmesem, gerçeklikten sanallığa geçmede görsem seni sadece, gerçek anlara sokmasam seni düşüncelerce... olmuyor, yapamıyorum... nasıl silebilirim ki seni? Saatlerimi paylaştığım sen... sevincimi paylaşmak için sabırsızlandığım, üzüntümü paylaşmak istediğim... beni güldürmenden nasıl vazgeçebilirim? Bu kadar da toz pembe mi bu dünya?.. .olmadığını sen de biliyorsun... ben de... sinirden az mı çıldırmadık, ekranı yumruklamak hiç mi geçmedi içimizden?... ... ya aşk... dedim ya kelimelerce herkes güzel, kelimelerce herkese aşık olunabilir... öyle ya da böyle, gerçek ya da sanal, kelimeler veya sözcükler... önemli olan insanların buluşması değil mi?
Sen Kendi ELLERİNDEN TUT.. Kendine Benim için BİR GÜL VER:)
. |
|